The God Who was not There

Bu video hıristiyanlık dinine yönelik belgelere dayalı eleştirel yaklaşım sergiliyor.
Okumaya devam et

Kutsal” Kitab’a (Tevrat’a) göre Ezra, İsrail Tanrısı'nın ırkçı görüşlerinin uygulayıcısı olarak yabancı kadınlarla evli…

Yehu’nun isledigi cinayetlerden büyük mutluluk duyan ve onu bu nedenle övgülere layik bulan Tanrı, çok geçmeden Yehu’ya da darilir; çünkü Yehu, Tanrı’nin emirlerini harfiyen yerine getirmemis ve İsrail’i günahkar duruma düsürmüstür. Bu nedenle İsrail’i, Hazael araciligiyle vurur (II Krallar, Bap, 10: 31- 32).

Okumaya devam et

Kutsal” Kitab’a (Tevrat’a) göre Ezra, İsrail Tanrısı'nın ırkçı görüşlerinin uygulayıcısı olarak yabancı kadınlarla evli…

Yehu’nun isledigi cinayetlerden büyük mutluluk duyan ve onu bu nedenle övgülere layik bulan Tanrı, çok geçmeden Yehu’ya da darilir; çünkü Yehu, Tanrı’nin emirlerini harfiyen yerine getirmemis ve İsrail’i günahkar duruma düsürmüstür. Bu nedenle İsrail’i, Hazael araciligiyle vurur (II Krallar, Bap, 10: 31- 32).

Okumaya devam et

Kur’an’ın Batıl İnançlara ve Hurafelere Yer Vermediği İddialarının Eleştirisi

Kur’an ayetleriyle ilgili olarak yukarıda belirttiklerimize benzer örnekler pek çok! Bunları eleştirel akıl süzgecinden geçirdiğimizde görüyoruz ki, İslamcıların “hikmet-i tabiiye” şeklinde ya da “ilim kaynağı” olarak tanıtmak istedikleri şeylerin akılcı ilimlerle ilgisi yoktur. Fakat, -ne yaparsanız yapınız- İslamcılara, vahyi, aklın önüne geçirmekle ilim yapılamayacağını anlatamazsınız. Anlatamaya­cağınız diğer bir şey de batıl inançlarla ilgilidir. İslamcılar, Kur’an’ı bütün ilimlerin kaynağı olarak göstermek için bir de, “Kur’an batıl inançlara ve hurafelere yer vermez, batıl inanışları kökünden yok etmiştir” şeklinde konuşurlar. Konuşurken de kendilerine, Tanrı’nın batılı yıkıp “hak” olanı yerleştirdiğine dair, Kur’an ayetlerini dayanak yaparlar. Oysa bu iddialarında da yanılgıya saplanmışlardır; çünkü Kur’an batılı yok etmiş değil, aksine batıl inançları sürdürmüş olan bir kitaptır. Bakınız nasıl:

Okumaya devam et

Kur’an’ın “Tanrı Sözleri” Olarak Bütün İnsanlara Gönderildiği, Bu Nedenle “Kutsal” ve “Mucizevi” Bir Kitap Sayılması Gerektiği

Kur’an’ı eleştirme işine girişirken, her şeyden önce bu kitabın kimlere hitap ettiği, hitap edenin kim olduğu (yani çıkış kaynağı) ko­nularıyla ilgili bazı sorunları kısaca ele almakta yarar var. Şu ba­kımdan ki, İslamcılar, Kur’an’ın Tanrı tarafından bütün insanlara gönderilen bir kitap olduğunu öne sürerler. Oysa, Kur’an’ı incelemeye başladığımız an, kendimizi, kitabın “Tanrı yapısı mı?” yoksa “insan yapısı mı?” olduğu ya da “Araplara mı?” yoksa “bütün insanlara mı?” uygulanması gerektiği sorularıyla karşı karşıya buluruz.

Okumaya devam et

Kur'an, Müslümanlar İçin Bir Tarih Başlangıcı Saptamamaktan Başka, "Arabi Takvim Sistemi" Gibi Bilimsellikten Uzak ve Yanlış…

İslam kaynaklarından öğrenmekteyiz ki hicretin vuku bulduğu yıla gelinceye kadar (miladi 622) Müslümanlar için “tarih başlangı­cı” diye bir şey söz konusu olmamıştır. Çünkü Muhammed, kendi­sini “peygamber” ilan ettiği tarihten Medine’ye göç edeceği tarihe kadar, yani on ya da on üç yıl boyunca, böyle bir ihtiyacı karşılama gereğini duymamıştır. Fakat karısı Hatice’nin ve kendisine babalık eden Ebu Talib’in ölümleri üzerine korumasız kalıp da Medine’ye geçmenin birçok bakımdan yararlı olacağını hesaplayınca, taraftar­larını da beraberinde sürükleyebilmek için “hicret” işini, Tanrı buyruklarıyla, dinsel görev şekline sokmuştur. Bu buyruklar arasında hicret edenlerin Tanrı tarafından mükafatlandırılacaklarına, ırmak­lar akan cennetlere konulacaklarına, ganimet mallarından yararlan­dırılacaklarına, maddi yardım ve bağışlara kavuşturulacaklarına da­ir olanlar vardır. Örneğin:

Okumaya devam et

Kur'an, Müslümanlar İçin Bir Tarih Başlangıcı Saptamamaktan Başka, "Arabi Takvim Sistemi" Gibi Bilimsellikten Uzak ve Yanlış…

İslam kaynaklarından öğrenmekteyiz ki hicretin vuku bulduğu yıla gelinceye kadar (miladi 622) Müslümanlar için “tarih başlangı­cı” diye bir şey söz konusu olmamıştır. Çünkü Muhammed, kendi­sini “peygamber” ilan ettiği tarihten Medine’ye göç edeceği tarihe kadar, yani on ya da on üç yıl boyunca, böyle bir ihtiyacı karşılama gereğini duymamıştır. Fakat karısı Hatice’nin ve kendisine babalık eden Ebu Talib’in ölümleri üzerine korumasız kalıp da Medine’ye geçmenin birçok bakımdan yararlı olacağını hesaplayınca, taraftar­larını da beraberinde sürükleyebilmek için “hicret” işini, Tanrı buyruklarıyla, dinsel görev şekline sokmuştur. Bu buyruklar arasında hicret edenlerin Tanrı tarafından mükafatlandırılacaklarına, ırmak­lar akan cennetlere konulacaklarına, ganimet mallarından yararlan­dırılacaklarına, maddi yardım ve bağışlara kavuşturulacaklarına da­ir olanlar vardır. Örneğin:

Okumaya devam et

Kur’an’ı, “Emsalsiz”, “Eşsiz” ve “Rakipsiz” Bir “Bilim” Kitabı, “Bilim Kaynağı”ymış Gibi Gösterme Çabalan

Kur’an’ı eleştirme işine girişirken, her şeyden önce bu kitabın kimlere hitap ettiği, hitap edenin kim olduğu (yani çıkış kaynağı) ko­nularıyla ilgili bazı sorunları kısaca ele almakta yarar var. Şu ba­kımdan ki, İslamcılar, Kur’an’ın Tanrı tarafından bütün insanlara gönderilen bir kitap olduğunu öne sürerler. Oysa, Kur’an’ı incelemeye başladığımız an, kendimizi, kitabın “Tanrı yapısı mı?” yoksa “insan yapısı mı?” olduğu ya da “Araplara mı?” yoksa “bütün insanlara mı?” uygulanması gerektiği sorularıyla karşı karşıya buluruz.

Okumaya devam et

Kur’an ile Ne Demokratik Ne de Ekonomik Gelişmeye Dayalı Sosyal Bir Düzen Kurma Olasılığının Bulunmadığı Konusunda

Kur’an’ın TaHa ve Enbiya surelerinde “Samiri” ve “Zü’lKifl” adları geçer. Fakat l 400 yıl boyunca İslam bilginleri ve yorumcu­ları, bu adların kime ve neye ait olduğunu bir türlü çözememişler­dir; herkes kendine göre bir tahmin yürütmüştür. Anlaşılan o ki Mu­hammed (ya da Kur’an’ı derleyenler), Yahudilerden ya da Hıristi­yanlardan duydukları masalları yanlış bir değerlendirmeyle Kur’an’a, geçirmişlerdir. Şöyle ki

Okumaya devam et

Kanı Akıtma Yoluyla İbadetin Kur’an’daki Yeri

Kurban adayarak, kan akıtarak Tanrı’yı hoşnut kılmak, ona yak­laşmak, eski çağlardan beri süregelen bir ibadet şeklidir ki, bugün artık çağdaş uygarlığa ters düşen bir gelenek olarak görülür. Böyle olduğu içindir ki, “aydın” din adamı rolünü üstlenmiş görünen bazı mollalarımız, her konuda olduğu gibi,

Okumaya devam et